Ben mutluydum, bir midye gibi kendi kabuğumda.
Ta ki senin bakışlarının oltası gelip takıldığında hayatıma…
Uzun süre çırpındım anlatılamaz bir acıyla, sense ağır ağır çektin beni
yukarıya;
O cehennem sıcaklığına.
Çat kapı daldın kapıları kapalı odalarıma
Her midye gibi ben de korkmadım değil
Ama sesindeki sıcaklık örtü keskin dişlerini ağzında
Ayaklarım ağrıyorken vücudumun yükü altında
Ve bu kadar beklemişlerken bekleme odalarında
Ah Siylina!
Meleklerin ellerine benzeyen ellerinle geldin;
Eski Ahit Zamanlardan kalma
Ve
Eksik oyunlarından dağınık kalmış saçlarınla
Beni yakaladın kabuğumda yalnızlığımla
Her şey ne kadar da güzeldir Siylina!
Daha mola verilmemişken âmâ’larda…
Çünkü birer katildir cümlelerimizde her ama
Her an almaya hazır ruhumu, bekliyor nefesin şakağımda.
Dalıp gidiyor gözlerim ağaçların dökülen yapraklarının ardı sıra
Düşünüyorum sonra;
Eskimek midir, yoksa
Yenilenmek midir sonbahar
Bizim de yaprak dökeceğimiz mevsim gelecek Siylina
O zaman pul pul dökülecek hüznümüz toprağa.
Erol Mintaş
Kasım/2006/İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder