19 Temmuz 2011 Salı

AJÎN

Di çavên wan de ewrên sor
Di dilê wan de awirên bêrû
Ev ne şîn e
Govendeka bi  xwînê ve girêdayî

Ev çi agir e
Hemû  darên wî
Canê zarokan e

Belav bû
Pireya dilê min
Ya ko
Bi peyv û tîpên evîne ve hatibû avakirin

Ey xem,
Tu, wendabûn
Tu, bêwarbûn
Ey xem,
Tu dê kengî bibî xewn!
                                                           Temmuz 2011 / Stenbol
                                                                  Erol Mintaş

18 Temmuz 2011 Pazartesi

XEM

Sibehek sar
Wextekî zû
Xem li dilê min siwar bûbû
Gema wê di destê  te de bû
Êdî tu çi bixwazî
Dê ez wê bikim
Xem
Xe
X
!
                                  Temmuz / 2011 / Stenbol
                                                      Erol Mintaş

15 Temmuz 2011 Cuma

Karanfil’in Karası

Siyah bir yaraydın
Zamana yenilmemiş
Ürkek ve çekingen
Sakladığım kara
Kabuk bağlamaz bir yar’a

Karanfil kokan
Bütün tanıdık rıhtımlarda
Nereye gideceğini bilmediğim
Dost kokan bir yaban’cıydın

Kara bakan karanfil
Kedilerle dost
Kara’ydın

Zamana yenilmemiş
Kabuk bağlamaz
Bir yar’aydın

Kara’ydın
                                               Haziran 2011 / İstanbul / Erol Mintaş

Issızlığı İnsanın

                                              Deleuze’a

Issız bir ada gibi
Zaman denizinin ortasında
Bir kıtasızlık ikliminde
İnsan

Derinindeki hareketliliği ulaştırmak için
Varsayılanın güvenli toprağına
Huzurla
Sonsuz egemenlik altında

Zaman denizinin ortasında
Bir kıtasızlık ikliminde
Yalnız ve kayıp

Zaman geri verildi insana
Bir gemi enkazı içinde
Sonradan dağ olan o Ada'da

                                               1 Mayıs 2011/ İstanbul/ Erol Mintaş

Sokakta rapsodi

Ve şehrin gürültüsü
Yeniden uğultusu arabaların;
Bir John Denver ezgisi…

Cümlelerden sarhoş gözlerim
Kalın kitaplardan içtiği.

Her bakışta bir göz
Her susuşta bir söz
Ayaklar müziğin ritminde.

Nirvana korkusu olan bir Budist’in
Tedirginliği içinde herkes.

Dinleyemeden büyüdüğüm türküler
Sonradan eklenmiş ezberime;
Yitik aşkların serüveninden.

Aşk şimdi;
Feodal bir övgü şehrin mahzeninde
—Kentlilerin dilinden-

Yok mu?
Bir mezar yeri bilen
Kırlangıç gibi titreyen
Bedenden kovulmuş hüznüme

Kim o?
Öyle, sessizce giden
Bir mezar ismi söylemeden
O kadar çoğaldı ki mezar(lık)lar
Yetmiyor artık hafızamdaki isimler

Mum erir sessizce
Aydınlanıyor ya karanlık
Lağımlara dönüşmüş kafalar
Umurunda değildir tükendiği

Ve şehrin gürültüsü
Yeniden uğultusu arabaların;
Tükenen çığlığı çocukların
“Yeter artık! Ne olur yapmayın. Yakmayın.”          

                                               Erol Mintaş
                                           29.04.06/İstanbul

Siylina

Ben mutluydum, bir midye gibi kendi kabuğumda.
Ta ki senin bakışlarının oltası gelip takıldığında hayatıma…
Uzun süre çırpındım anlatılamaz bir acıyla, sense ağır ağır çektin beni  
yukarıya;
O cehennem sıcaklığına.
Çat kapı daldın kapıları kapalı odalarıma
Her midye gibi ben de korkmadım değil
Ama sesindeki sıcaklık örtü keskin dişlerini ağzında

Ayaklarım ağrıyorken vücudumun yükü altında
Ve bu kadar beklemişlerken bekleme odalarında
Ah Siylina!
Meleklerin ellerine benzeyen ellerinle geldin;
Eski Ahit Zamanlardan kalma
Ve
Eksik oyunlarından dağınık kalmış saçlarınla
Beni yakaladın kabuğumda yalnızlığımla 

Her şey ne kadar da güzeldir Siylina!
Daha mola verilmemişken âmâ’larda…
Çünkü birer katildir cümlelerimizde her ama

Her an almaya hazır ruhumu, bekliyor nefesin şakağımda.

Dalıp gidiyor gözlerim ağaçların dökülen yapraklarının ardı sıra
Düşünüyorum sonra;
Eskimek midir, yoksa
Yenilenmek midir sonbahar
Bizim de yaprak dökeceğimiz mevsim gelecek Siylina
O zaman pul pul dökülecek hüznümüz toprağa.

                                                            Erol Mintaş

                                                            Kasım/2006/İstanbul